TAKSİM STADI, (GEZİ PARKI) ‘NIN TARİHÇESİ
ALİ TUNÇ
NİĞDE ÜNİVERSİTESİ BESYO.
ÖĞRETİM GÖREVLİSİ
Türkiye’nin günlerdir üzerinde tartışıp uzlaşamadığı Gezi
Parkı hakkında bilmediğimiz birçok bilgi ve belge ortaya çıktı. Bugünkü Gezi
Parkının ilk olarak Topçu kışlası olarak inşa edildiğini, sonra Türkiye’nin ilk
futbol sahası olduğunu, sporla ilgili birçok ilk’e ev sahipliği yaptığını
öğrendik. Bizde bu belge ve bilgiler ışığında Gezi Parkının Sporla ilgili
kısımlarını derleyip bilginize sunmaya çalıştık.
Topçu Kışlasının İnşası
Taksim Kışlası 1780 yılında Osmanlı padişahı I. Abdülhamid zamanında yapıldı. Ertesi yıl Kabakçı Mustafa İsyanı’nda tahrip olan bina, II. Mahmut döneminde onarıldı.[ Osmanlı döneminde uzun yıllar I. Topçu Alayı'nın elinde kaldı.
Taksim Topçu Kışlası Osmanlı Devleti'nde, savaşlarda alınan yenilgiler üzerine, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa örnek alınarak askeri alanda ıslahat çalışmaları yapılmış, Islahatlar sonunda savaşlarda başarı da sağlanınca hızla eğitim veren okullar açılmıştır. Taksim Topçu Kışlası da bunlardan biridir. Kışla, Taksim Meydanı'ndan Harbiye yönüne giden cadde üzerinde yer almaktaydı. Avlusunda askerlerin ibadet ihtiyacını karşılayacak küçük bir mescit bulunan kışlaya anıtsal bir taç kapıyla girilmekteydi. Mütareke yıllarına kadar kışlayı kullanan 1. Topçu Alayı, önlerindeki büyük arazide talim yaptığı için buraya ‘Talimhane’ denirdi.
Yenilenme
Bina birkaç kez yangın geçirdikten sonra Sultan Abdülmecit döneminde Tophane Müşiri Damat Gürcü Halil Rifat Paşa’nın gayretleriyle 19. yüzyıl mimari üslubunda ve çok gösterişli olarak yeniden yapıldı. Uzun avlusu ve geniş kanatları olan iki katlı yapının köşelerinde ve her cephesinin ortasında üç katlı yüksek bölümleri vardı. Bu bölümlerden dolayı üç katlı olarak algılanıyordu. Rus ve Hint mimarilerinden izler taşıyan yapının iki anıtsal giriş kapısı Harbiye Caddesi ve Talimhâne Caddesi cephelerinin tam ortalarında bulunuyordu.
Topçu Kışlasının Giriş kapısı
Kışla 1860-1870 yılları arasında Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi sürecinde önemli bir rol oynadı ve en şatafatlı günlerini yaşadı.
Taksim Topçu Kışlası 1780 - 1940 yılları arasında İstanbul Taksim Meydanı'nda günümüzde Taksim Gezi Parkı'nın durduğu yerde askeri amaçlar dışında şehir müzesi, sergi alanı, gösteri merkezi olarak hizmet verdi. Bunların dışında cambaz gösterileri, at yarışları, Rum hacıların konaklaması gibi amaçlar için de kullanıldı.
Topçu Kışlası olarak kullanıldığı zamanlarda burada çeşitli spor organizasyonları yapılıyordu. Sermed Muhtar Alus’un tanıklığına göre, gerçekleştirilen ilk spor organizasyonu 1909’da yapılmıştır. Kurtdereli Mehmed, Filiz Nurullah, Macaristan’dan Çaya ve Rusya’dan Baradonot isimli pehlivanların katıldığı profesyonel güreş müsabakası Topçu Kışlası avlusunda düzenlendi.
1912’de Belediye Başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa, Maliye Bakanı Rifat Bey’den para istemeye gittiğini, Balkan Savaşı’nın yarattığı ekonomik sıkıntılardan dolayı bütçede para kalmadığını, Topçu Kışlası ve Talimhane Meydanı’nın da bu nedenle bir Fransız bankasına birkaç 100 bin lira karşılığı satıldığını hatıralarında şöyle anlatıyor. “Paşa biz sizden daha kötü durumdayız. Askerin yiyeceği yok. Osmanlı tarihinde ilk kez, askeri besleyebilmek için kışlayı satmak zorunda kalıyorum. Dün Taksim Kışlası’yla Talimhane Meydanı’nı yabancı bir şirkete, bir Fransız bankasına verdim.”
1913'te Osmanlı Devletinin ekonomik kriz sebebiyle Sanayi ve Ticaret Şirket-i Milliye-i Osmaniye'ye tarafından bir Fransız bankasına satıldı.
Kışla stat oluyor
30 Ekim 1918 Tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşmasının ardından Topçu Kışlası düşman eline geçer, adı da Makmahon olur. Binanın orta kısmındaki eğitim alanı futbol sahası haline getirildi ve uzun yıllar (1939 ‘a kadar) futbol maçları ve çeşitli gösteriler için kullanıldı. Kışla, I. Dünya Savaşı'nın ardından işgal edilen İstanbul'daki Fransız kuvvetlerinin yönetiminde bulunan Senegalli askerlere tahsis edildi.
Mütareke döneminde kışlanın avlusundaki büyük arazide futbol maçları yapılıyordu. Cuma ve pazar günleri Beyaz Ruslar bahislerin oynandığı at yarışları düzenliyorlardı.
Futbolun ülkedeki ilk
adımlarına denk gelen 20’li yıllarda azınlıkların ve Türklerin kurdukları
futbol kulüpleri, şehirde epey bir dikkat toplamaya başlamıştır. Bu takımların
aralarında oynadıkları maçlar seyirci çeker, saha etrafında kalabalıklar birikmeye
başlar.
Bu arada dünyanın her
yerinde futbol izlemek için insanlar para veriyor, bilet alıyorlardı. Spor
Alemi Mecmuası sahibi Sait Bey, bu ilginin paraya dönüştürülebileceği fikriyle
ortaya atılır.
Futbola karşı artan ilgi ve bu kışlanın karşısındaki Talimhane alanında yapılan maçların topladığı büyük kalabalık, o sıralarda bir spor dergisi yayımlamakta olan Çelebizade Said Tevfik Bey'i Taksim Kışlası'nın avlusunu bir stadyum haline getirmeye teşvik etti.
Dönemin girişimcilerinden ve Spor Alemi dergisini de yayımlayan Çelebizade Sait Bey, 1921’de boş duran kışlanın avlusunu futbol maçlarının yapılabileceği bir stadyum haline getirmek için dergi aracılığıyla girişim başlattı.
Topçu Kışlası’nın
yıkıntıları arasında kalan zemindeki toprak, kürekle atılıp üstüne kömür tozu
serpilir ve ıslatıldıktan sonra zemin bir güzel dövülür. Taksim
Stadı’nı birkaç yıllığına Fransız bankasından kiralayarak işletmeye başlayan
Sait Çelebi büyük masraf yapmış,
oldukça büyük bir borcun altına girmiştir.
1921'de açılan stad,
bazı Türk kulüp idarecilerinin uyguladığı boykot yüzünden Said Bey'in elinde
daha fazla kalamadı. Stadyumu da Galatasaray’ın eski
kalecilerinden Ahmet Robenson’un arkadaşı, Malta uyruklu ve Yunan vatandaşı
Bork adında bir girişimciye devretmek zorunda kaldı. Bork adındaki, Malta asıllı işletmeci, Sait
Çelebi’den işletmeyi devralıp işletmeye koyulur. Özellikle Türk takımlarının
İngiliz ve Fransız işgal kuvvetlerinin takımlarıyla yaptıkları maçlar büyük
ilgi gördü.
Bork Efendi, devrine göre renk değiştiren ve tüccar ruhlu biridir. Belki düşmanlık yapmaz ama işgal kuvvetlerinin isteklerini yerine getirmeyi görev bilir. Mesela sahaya kendi elleriyle işgalci bayrağı çekmekten çekinmez. Bork’un işletmeye başlamasıyla 1922’den itibaren sahanın boş kaldığı da görülmez. Stadın giriş kapısına Yunanistan bayrağı asan Bork efendiyi İşgalin bitimiyle, korku alır, alelacele İstanbul’u terk eder. Bir yıl içinde stattan kazandığı 300 bin lirayla Yunanistan’a geri dönerken stadı hiçbir bedel istemeden tekrar Sait Çelebi’ye devretti. Sorunlar ve hayal kırıklığı, ikinci girişimde de Sait Bey’in peşini bırakmadı. Ortağıyla aralarındaki problem nedeniyle hissesini, dönemin meşhur boksörlerinden Sabri Mahir’in kardeşi, Şark Manifatura Mağazası’nın sahibi Menazırzade Abdülaziz Bey’e devretti. Abdülaziz Bey diğer ortağın da hisselerini satın alarak stadın tamamına sahip oldu.
Manifaturacı Abdülaziz
Bey, Sait Çelebi’nin aksine ticareti iyi biliyordu. Kulüpleri ve seyirciyi çekebilmek
için ortaya çeşitli hediyeler koyar ve Taksim Stadı artık dolup dolup
boşalmaktadır.
Türk takımlarının
Fransız ve İngiliz askerlerinin oluşturduğu takımlarla yaptığı müsabakalar,
işgal altındaki İstanbul halkının moralini yükseltti. Azınlık takımları arasında oynanan kupa
maçları İstanbul halkının ilgisini çekmişti. Saha zemini ise hayal edilir gibi
değildi... Bu sırada toprak, üstüne basıla basıla betonlaşmıştı. Arada bir
tenekelerle kömür getirilip tozu taşınıyor, zemin her maçla birlikte biraz daha
sertleşiyordu. Maç sırasında yere düşen futbolcuların her yanı yara bere içinde
kalıyordu. Ancak tek futbol sahasıydı, futbolcular ve seyirciler Taksim
Stadı’na akın ediyordu.
Taksim Stadyumu ve
Talimhane Meydanı, galibiyetlerin kutlandığı bir alan olmaya başladı. Maçların
gördüğü ilgi 31 Temmuz 1922’de kurulan, bugün Futbol Federasyonu’nun
karşılığı olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakının,(TİCİ) 1923 sonbaharında ilk milli maçın ve lig maçlarının Taksim Stadı’nda yapılmasına
karar verir
Üç yıl sonra stat el değiştirir, Manifaturacı Abdülaziz Bey Spor teşkilatıyla yaşadığı sorunlardan dolayı Yusuf Ziya (Öniş), Ali Naci (Karacan), Fazıl ve Zeki Beylerin kurduğu ortaklığa stadın işletmesini devretti.
Hemen her yıl Taksim Stadı’na yeni tahta tribünler ilave edilir ve geçen yıllar içerisinde Taksim Stadı’nın kapasitesi sürekli artırılır. Taksim Stadı iki ahşap tribünü ile yaklaşık 8,000 kişi alabiliyordu.
26 Ekim 1923'te Türk Milli Futbol Takımı ilk maçını bu stadyumda Romanya'ya karşı oynadı. 1923-1936 arasında Türkiye Millî Futbol Takımı'nın 9 maçına ev sahipliği yaptı. Zamanla futbol'un dışında Güreş, Atletizm ve bisiklet yarışları da düzenlendi.
Cumhuriyetin ilanından sonra da kışlanın avlusundaki futbol sahası futbol karşılaşmaları için kullanılmayı sürdürdü ve kışla Taksim Stadı adını aldı.
İstanbul’un tek futbol
sahası
Ancak 1932 yılının
başında, ihtiyacı karşılayamaz hale gelir. Betondan daha sert zemini ile
futbolcuların işi oldukça zorlaşır. Maçların tarih ve saatlerine artık yağmur
ve kar karar vermektedir. Çünkü her sağanak yağış sonrası zemin balçık haline
geldiğinden pek çok maç ertelenmek zorunda kalır.
Gazetelerin haftada 1
veya 2 kere spora tam sayfa ayırmaya başladığı günlerde Avrupa’dan spor ve
özellikle de futbol haberleri fotoğraflarıyla birlikte sayfalarda geniş yer
bulmaktadır... 20-25 bin kişilik, o güne göre modern statlarda oynanan Avrupa
futbolu haberleri yanında Taksim Stadı’nın en fazla 8 bin kişilik oturma
kapasitesi, futbol seyircileri için yetersizdir artık.
İngiltere’de,
Fransa’da kulüpler 18-19 bin biletli seyirciye oynamaktadır, gazetelerde Avrupa
takımlarının maç hasılatları ballandıra ballandıra anlatılmaktadır. Oysa Taksim
Stadı’nın kapısı dahi yoktur. Dört tarafı açıktır. Maçlar biletlidir ama
insanlar bilet almak yerine her yandan ücret vermeden girip maç seyretmektedir.
Haliyle stat her maçta zarar yazıyor, kulüpler hasılat kaybediyordu.
Gerek spor medyası
gerekse spor kulüpleri ve izleyicilerin, İstanbul’a yeni statlar yapılması,
Taksim Stadı’nın yetersizliği konusundaki ağır baskısı sonrası dönemin İstanbul
Belediyesi yer aramaya başlar.
Öyle bir İstanbul
hayal edin ki, 1932’de, Mecidiyeköy’ün İstanbul il sınırına dahil edilmesi için
Belediye Meclisi toplantısında, bazı üyeler “bu kadar uzak bir beldeyi şehre
dahil etmenin akılcı olmadığı” fikrini savunarak karşı çıkarlar.
Aynı “uzaklık” Kadıköy
için de geçerlidir. Kadıköy’de Kuşdili bölgesindeki saha “çok uzak” olduğu
gerekçesiyle kullanılmıyordu. Yeni bir stat yapılması için işaret edilen
Edirnekapı’daki arazi için “insanlar bir maç seyretmek için bu kadar uzak
mesafeyi kat etmezler” düşüncesiyle geri çevrilir. Yenibahçe’deki (bugün Vatan
Caddesi’nin bulunduğu bölgede) bir arazinin stadyum haline getirilmesi
konuşulmaya başlanır ancak şehre uzaklığı nedeniyle oluşan eleştiriler sonrası
vazgeçilir.
1932’de, İsmet İnönü,
devletin sportif faaliyetler için ayırdığı bütçeden 5 bin TL’yi Fenerbahçe
kulübüne, kullandıkları sahanın stadyum haline getirilmesi için verir. Kısa
sürede çalışmalar tamamlanır ve İstanbul’un ilk modern stadı olarak inşa
edilir.
Fenerbahçe Stadı’nın
açılışı, Galatasaray ile Fenerbahçe kulüplerinin sporcuları arasında yapılan
müsabakalarla, iki kulüp tarafından birlikte yapılır. Dönemin Olimpiyat
Dergisi’nin yaptırdığı, açılışa özel kupa için iki takım arasında oynanan
futbol maçını 6 bin biletli seyirci izler. Bu bir rekordur ve İstanbul artık
bir futbol şehridir.
Türk futbolunun
doğduğu yer
1939’un 9 Eylül’ünde,
bir cumartesi akşamı, saat 21.00’de, Fenerbahçe ile Beyoğluspor, Taksim
Stadı’nda karşı karşıya gelir. Silahlı Kuvvetler’den alınan projektörler,
kışlanın saçaklarına yerleştirilerek aydınlatılan sahada, Türk futbol tarihinin
ilk gece maçı oynanır.
Taksim Stadı, çok kısa sürede Türk spor
tarihine imza atmayı başardı. Türk futbolunun doğduğu ve ilk adımlarını attığı
yerdi. Ancak zamanı geldiğinde emekli oldu. Özetle eski Topçu Kışlası’nda nice
topçular yetişti!
Stadyum sadece futbol
karşılaşmaları değil, her türlü spor müsabakasına, 19 Mayıs Spor ve İdman
Bayramı kutlamalarına, çeşitli eğlence ve etkinliklere de ev sahipliği yaptı.
Taksim Topçu kışlasının
(Taksim Stadı) yıkımı
Taksim Topçu kışlasının yıktırılmasına giden süreç ise 1939 yılında başladı. Dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar tarafından Taksim Meydanı düzenleme çalışması yapılmaya başlandı. Fransız şehir planlamacısı Henri Prost’un önerileri çerçevesinde geliştirilen proje Taksim’den Harbiye’ye kadar uzanacak bir projeydi. Projede büyük bir park ve sosyal tesisler yapılması planlanmaktaydı. Parkın ismi İnönü Gezisi olacak ve parkın ortasına bir İnönü ( Milli Şef ) heykeli dikilecekti. Projenin ilk adımı olarak 1940 yılında Taksim Topçu Kışlası Henri Prost'un önerisi ile kışlanın yıkılması, yerine konut ve sosyal etkinlik alanları inşa edilmesi kararlaştırıldı. Kışla'nın yerine Taksim Gezi Parkı inşa edildi Ancak projenin geriye kalan kısmı gerçekleştirilemedi.
Ama keşke hiç yıkılmasaydı! Yanındaki sıradan Kültür Merkezi’nin
yerine, avlusunun açık hava tiyatrosu ve gösteri merkezi; avluyu çevreleyen
binadaki odaların “localar” ve galeriler olduğu muhteşem bir “Kültür Sitesi”
olabilirdi Taksim Kışlası… Nostalji maçları da cabası…
Taksim Kışlası. duruyor olsaydı Taksim
Meydanı dünyanın en güzel meydanlarından biri olurdu. Mesela saray ihtişamında
bir Ritz Carlton Oteli olarak kullanılabilirdi.
Ya da sadece dış duvarları bırakılıp
ortası günümüzdeki gezi parkı olarak düzenlenir ve dünyanın herhalde en
görkemli parkı olurdu.
Taksim
stadında yaşanan ilk’ler:
-
İlk spor organizasyonu
1909’da yapılmıştır. Kurtdereli Mehmed, Filiz Nurullah, Macaristan’dan Çaya ve
Rusya’dan Baradonot isimli pehlivanların katıldığı profesyonel güreş müsabakası
Topçu Kışlası avlusunda düzenlendi.
-
1921’de Taksim
Stadı’nın avlusuna kurulan ringde ilk resmi boks müsabakaları gerçekleşti.
-
1921’de sekizer
kişiden oluşan takımlar arasında ilk halat çekme müsabakaları
yapıldı.
-
İlk milli maç ise 26 Ekim 1923’te yapılan
Türkiye Romanya özel maçı Taksim Stadında oldu.
-
Ayrıca güreşte ilk milli karşılaşma olan Balkan Güreş
Şampiyonası,
-
1925’te Taksim Stadı’ndaki İlk
milli atletizm karşılaşması olan Balkan Atletizm şampiyonası,
-
İlk milli bisiklet
yarışması olan Türkiye- Bulgaristan yarışı ,
-
Binicilikte ilk
milli karşılaşma olan Türkiye-Bulgaristan yarışı burada yapılmıştı.
-
Türkiye’de
radyoda İlk canlı yayın 1933 yılında Taksim Stadında yapılan bir futbol
karşılaşmasıdır.
-
1939’un 9 Eylül’ünde,
bir cumartesi akşamı, saat 21.00’de, Fenerbahçe ile Beyoğluspor, Taksim
Stadı’nda Silahlı Kuvvetler’den alınan projektörler, kışlanın saçaklarına
yerleştirilerek aydınlatılan sahada, Türk futbol tarihinin ilk gece maçı
oynanır.
-
Stadyum sadece futbol
karşılaşmaları değil, her türlü spor müsabakasına, 19 Mayıs Spor ve İdman
Bayramı kutlamalarına,
Deve güreşleri, cambaz gösterileri, çeşitli eğlence ve etkinliklere de ev sahipliği yaptı.
TÜRKİYE DE İLK
CANLI RADYO YAYINI TAKSİM STADINDAN YAPILDI
Türkiye’de radyoda canlı yayın sayfası 1933 yılında açılmıştır. İlk canlı yayın Taksim Stadında yapılan bir futbol karşılaşmasıdır. Maçı, o dönemin ünlü maç sunucularından Sait Çelebi (Çelebizade Sait Tevfik Bey) sunmuş, yayının gerçekleşmesi için Taksim Kışlası’nın çatısına antenler yerleştirilmişti. Yayın arada bir kesilmesine rağmen parazitli gelmesine karşın, halk tarafından baştan sona ilgi ile izlenmiştir.
Taksim Stadı’nı kiralayarak işletmeye başlayan Sait Çelebi,
ceketinin yakasına taktığı mikrofonuyla (ilk yaka mikrofonu böylece kullanılmış
oluyor) bir futbol karşılaşması için sahaya çıkan oyuncuyla söyleşi yapıyor.
1943
TAKSİM İNÖNÜ GEZİSİ PARKI
Dönemin Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın oğlu Üner
Kırdar “Babasının Gezi Parkı”nı Akşam gazetesine anlatırken” Gezi, bütün vadiye
yapılan bu parkın sadece giriş kısmıydı.
Hilton’un İstanbul’a gelişinde, babam kendilerine otel yeri için Çırağan Sarayı’nın yanındaki Kempinski’nin yerini göstermişti. Hilton ise “Bu otel şehrin merkezinden uzak olur. Şehrin ve parkın ortası otel için güzel olur” diyerek çekip gidiyor. Bunun üzerine o zamanki hükümet de “Yapılsın” diyor.
Yine bugünkü Hyatt Otel’in yerinde İstanbul Tenis Kulübü, Ceylan Inter Continental Otel’in yerinde de Taksim Gazinosu vardı. Yine parkın bitiş kısmı da taşlık kısmıydı. Yani Swissotel’in orası. Babam, otelin yanındaki yokuştan aşağı inen yolu yapmıştı.
Dolmabahçe’ye uzanan bütünlüğün korunması lazım. Hilton’un yapılmasıyla bütün parkın ortası kapatıldı. Yine Şişli ve Beyoğlu Belediyesi nikah dairesi yaptı. Böyle bir şey olabilir mi? Yine önceki yıllarda da, Gezi Parkı’nın ön tarafı Trafik Vakfı’na otopark olarak kiraya verilmişti. Geri kalan kısmında ise nargile kahveleri kuruldu. O nedenle, bunları bir bütün olarak değerlendirmek ve ele almak gerekiyor.” Diyerek Gezi parkının içine yapılan Hilton otelinin parkının halka açılmasını isteyerek “Medeni memleketlerde şehri güzelleştirmek sadece devletin ve belediyenin görevi değildir. Zengin kesimin de katılması gerekir. Rant peşinde koşacaklarına “Şehri güzelleştirmek için neler yapılması gerekir” demeliler.
Zenginlerimiz kendini daha zengin etmek için gelip de bu parkın sağında solunda yapılan otelleri rant için almasınlar. Mesela Hilton Oteli, tamam, özelleştirildi. O zaman parkını halka açsın. İstanbul halkından alınan bu park, halkın hizmetine devredilsin.” Demektedir.
Hilton’un İstanbul’a gelişinde, babam kendilerine otel yeri için Çırağan Sarayı’nın yanındaki Kempinski’nin yerini göstermişti. Hilton ise “Bu otel şehrin merkezinden uzak olur. Şehrin ve parkın ortası otel için güzel olur” diyerek çekip gidiyor. Bunun üzerine o zamanki hükümet de “Yapılsın” diyor.
Yine bugünkü Hyatt Otel’in yerinde İstanbul Tenis Kulübü, Ceylan Inter Continental Otel’in yerinde de Taksim Gazinosu vardı. Yine parkın bitiş kısmı da taşlık kısmıydı. Yani Swissotel’in orası. Babam, otelin yanındaki yokuştan aşağı inen yolu yapmıştı.
Dolmabahçe’ye uzanan bütünlüğün korunması lazım. Hilton’un yapılmasıyla bütün parkın ortası kapatıldı. Yine Şişli ve Beyoğlu Belediyesi nikah dairesi yaptı. Böyle bir şey olabilir mi? Yine önceki yıllarda da, Gezi Parkı’nın ön tarafı Trafik Vakfı’na otopark olarak kiraya verilmişti. Geri kalan kısmında ise nargile kahveleri kuruldu. O nedenle, bunları bir bütün olarak değerlendirmek ve ele almak gerekiyor.” Diyerek Gezi parkının içine yapılan Hilton otelinin parkının halka açılmasını isteyerek “Medeni memleketlerde şehri güzelleştirmek sadece devletin ve belediyenin görevi değildir. Zengin kesimin de katılması gerekir. Rant peşinde koşacaklarına “Şehri güzelleştirmek için neler yapılması gerekir” demeliler.
Zenginlerimiz kendini daha zengin etmek için gelip de bu parkın sağında solunda yapılan otelleri rant için almasınlar. Mesela Hilton Oteli, tamam, özelleştirildi. O zaman parkını halka açsın. İstanbul halkından alınan bu park, halkın hizmetine devredilsin.” Demektedir.
-
KAYNAKÇA
Faik Yaltırık,
"Taksim Gezisi", Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, c.7, s. 197-98, T.C. Kültür
Bakanlığı ve Tarih
Vakfı, İstanbul, 1994.
Burak Çetintaş
"İstanbul: Şehri yıkarak tarihe geçenler".NTV
Tarih (47. sayı): 65. Aralık 2012
Nebahat Koç “İşte Babamın Gezisi” Akşam gazetesi 19 Haziran 2013
Nebahat Koç “İşte Babamın Gezisi” Akşam gazetesi 19 Haziran 2013
Ali Kırca “ Taksim Topçu
Kışlası - Taksim Stadı “ Sabah Gazetesi
30.04.2005
Mustafa
Armağan “Atatürk'ün başarısızlığı da yazılmalı!”
internethaber.com
27-05-2013
Kadir Dinçer
“Tarihimizi
nasıl katlediyoruz, etmişiz..” medyagunebakis.com/haber
Yılmaz Ergüvenç “Taksim meydanı ve topçu kışlası'nı biliyor
musunuz?” Kenthaber 11.O2.2010
İşte,
İstanbul'a yakışır Gezi Parkı, Milliyet, 3
Eylül 1992.
Okay Karacan “Bir zamanlar Gezi
Parkı” Zaman Gazetesi 9 Haziran 2013
Hadi
Asitanelioğlu – “Taksim Topçu
Kışlası veya Taksim Stadı” Düşüncelerim
ve sohbetlerim. 26.01.2009
ALİ
TUNÇ
NİĞDE
ÜNİVERSİTESİ BESYO.
ÖĞRETİM GÖREVLİSİ